Elsa,1986’da Moskova’da Ella Iurevna Kagan olarak doğmuştu. Letonyalı bir Yahudiydi. On beş yaşında, Mayakovski’yle tanıştı. İç mimari okudu. 1915 yılında,Mayakovski’ye kız kardeşi Lili ve kız kardeşinin kocası Ossip Brik’e takdim etti.
Elsa,1917 devriminden bir yıl sonra Moskova’da görevli Fransız subayı Andre Triolet ile evlendi. Düğün Paris’te yapıldı ve evlilik 2 yıl sürdü. Elsa Triolet;Paris,Tahiti,Londra derken Berlin’de Lili’sine,arkadaşları Brik,Çolovski,Jacobson ve Mayakovski’ye kavuştu. Çolovski,1923 te Elsa nın mektuplarını içeren “Hayvanat bahçesi” romanını yayımladı. Gorki’yle tanışan Elsa, ustanın teşvikiyle yazmaya başladı. Paris e yerleşti.
Ve bir gün… lokantasının barında,Louis Aragon ile gözgöze geldi. Aragon,Elsa’da;Elsa, Arogon’da eridi. Birbirlerine bakarken kendilerini görüyorlardı belki. Boşuna yazmadı herhalde Aragon,”Elsa’nın gözleri…” şiirini.
Yirminci yüzyılın en büyük ozanlarından. Dada ve sürrealizm sanat akımlarının öncüsü,yazar ve eleştirmendi. 1939’da evlenen Elsa Triolet-Louis Aragon aşkı artık bir efsaneydi. Paris’in otel köşelerinde yaşanan bir efsane. Merkez,Montparnasse’daki Istria oteliydi. O sıralar hemen tüm yazar ve çizerler otellerde yaşıyorlardı. Paris’in küçük otelleri enteldi. 1951 yılında Aragon, sevgili “öksüzü,köksüzü,yabancı”sı Elsa’ya “küçük bir Fransa köşesi” armağan etmek,bir ev vermek istedi. Ve dostları fotoğrafçı Cartier Bresson’dan altı hektarlık bir ormanın içinde eski bir su değirmeni satın aldı. Değirmeni,iç mimar Elsa döşedi. Picasso,Fernand Leger,Pablo Neruda,Paul Elouard,François Nourrissier,Jean Richard Bloch değirmenin sürekli konuklarıydı. Hatta Abidin Dino ve Nazım Hikmet te geçti değirmenden.
16 Haziran 1970 günü,Elsa ayna gözlerini kapadı dünyaya. “Kızıl at”ın sayfalarına yazdığı gibi, değirmenin bahçesine gömüldü. On iki yıl sonra Aragon’da geldi yanına. İki aşık özel bir yasayla o bahçede yatıyorlar artık.
Ünlü değirmenin içinde, zaman Elsa’nın öldüğü gün durmuş gibi. Aragon’un mor kravatı bir etajerin üstüne atılmış. Kravatın yanında Pablo Neruda’nın onlar için düzenlediği fantezi bir aşk mönüsü var. Dışarda ise Rostropovitch’in,Elsa bahçeye gömülürken çaldığı Bach müziği ve Elsa’nın onca sevdiği bülbül sesleri duyuluyor hala.
Değirmenin sahipleri,konukları, hepsi öldüler. Ama ölümsüzleri ölümlülerden ayıran çizgide, hepsi diriler. Çünkü hepsini tanıyor dünya. Dünya döndükçe unutulmayacaklar.
ELSA’NIN GÖZLERİ ŞİİRİ
Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
Orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde
Uçsuz bir denizdir bulamır kuş gölgelerinde
Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer
Göklerin en mavisi buğdaylar üzerinde
Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgar
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
Camın kırılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar
Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım
Benimde yandı parmaklarım memnu ateşinde
Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke
Gözlerinden Perumdur benim Golkondum,Hindistan’ım
Kainat paramparça oldu bir akşamüzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa’nın
Gözleri Elsa’nın gözleri Elsa’nın gözleri.
ARAGON
ELSA’YA ŞİİRLER
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Zaman sensin.
Zaman kadındır ister ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına.
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi.
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi.
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini.
Daha beter, seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler Asıl demek istediğim bu
Hazzın ötesinde sevgim,hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün sevgim
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Her söz
Dudağımda bir dilenen zavallı
Acınacak bir şey ellerin için kararan bir şey bakışının altında
İşte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakça kalp kristali
Kaba konuşmamdan gücenme benim Bu konuşma
Ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Bilmem ben
Sana benzeyen zamandan söz açmayı
Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda
El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden Pencerelere doğru akşamüzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.
ARAGON
BIRAKIP GİTTİN BENİ
bırakıp gittin beni bütün kapılarda
bütün çöllerde tek başıma kodun
şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
vardığım hiç bir yerde değildin
sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam
hiçbir şeyin seni andırmadığı bir Pazar kalabalığını
denizde dalgakırandan da boş boşluğunu bir günün
seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği
bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz
her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin
düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden
başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç
bana bakıp görmediğin için
ben yokken içini çektiğin için
ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen
ARAGON